BABAMIN ARDINDAN

Benim çocukluğum, çoğu küçük kızın hayallerini bile kurarken heyecanlanacağı bir şekilde geçti. Birbirlerini çok seven bir kadınla bir adamın bebeği olarak doğdum. İkisi de bana çok düşkündü. Bunun yanında babam Türkiye’nin en büyük oyuncak fabrikalarından belki ‘Lahana Bebek’leriyle hatırlayacağınız ABC Oyuncak’ın sahibiydi. Her gün eve gelirken yeni bir bebek getirirdi, ayda bir iki defa yurt dışına fuarlara gider, Türkiye’de kimsede olmayan yepyeni oyuncaklarla dönerdi. Ben de haftada bir fabrikaya gider istediğim gibi oyuncaklar yaptırır, alırdım. Zaten küçücük bir kız bundan başka ne isteyebilirdi ki? Çokça sevgi, sınırsız oyuncak, havai fişekli doğum günü partileri ve aklınıza gelebilecek her türlü özenli, süslü şey. Hiç şımarmadım diyemem tabii ki, ama çok şımarmamam için de ellerinden geleni yaparlardı. Aldığım kadar vermeyi de öğretirlerdi; belli aralıklarla oyuncaklarımı Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağışlardık ya da içimden gelen arkadaşlarımı seçer onlara verirdim. 30249_393694088612_2483443_n 598975_10150886006383613_2073848983_n 601245_10151273010408613_467785922_n

Uzun lafın kısası, harika bir çocukluk geçirdim. Ama bu harika çocukluk döneminin büyüsü ben 14 yaşındayken aldığımız haberle tamamen bozuldu. O sihirli dünya yerini birden korku dolu bir dünyaya bıraktı. Babama Kronik Lenfosit Lösemi (KLL) teşhisi kondu. İlk birkaç ay tam anlamıyla kabustu. ‘Erken teşhis mi, geç mi, ölecek mi, iyileşecek mi, tedavisi var mı, yok mu, n’olacak?’ Devamlı bu sorularla yaşıyorduk. Sonra kronik olduğu için yavaş ilerleyeceğini, erken teşhis konduğunu, tamamen iyileşme ihtimalinin olmadığını ve bu gibi hastaların iyi tedaviyle 10 ila 20 yıl arası yaşadıklarını öğrendik. Son bir soru vardı; neden? Genetik mi? Ve doktor babama ne iş yaptığını, kimyasallarla ilgisi olup olmadığını sordu. DAN! Fabrikadaki fırınlara, kalıplara her şeye eli girip çıkıyordu. Çocukluğumu bu kadar güzel geçirmemi sağlayan o fabrika, hayatımın geri kalanında babamı elimden alıyordu. Bedeli buydu yani.

1391826_10151735898548613_420639173_n

O günden sonra ergenliğim boyunca hep korkuyla yaşadım; ‘ya babama bir şey olursa?’, ‘babama bir şey olursa n’aparız, onsuz nasıl yaşarız?’, ‘ama bana kim bunu yap, şunu yapma Eylül, der’, ‘ya ben uzaktayken bir şey olursa, yetişemezsem?, ‘ama ben daha çok küçüğüm, babam benim evlendiğimi göremeyecek mi?’ ve bunun gibi onlarca soru. 10 yılımız bu sorular eşliğinde, umutlu görünüp içten içe korkudan ölürken, biraz kemoterapi, biraz dinlenceyle, bazen iyi, bazen kötü geçmiş oldu. 4 Ekim 2014 günü ise babam 10 yıllık savaşını bıraktı ve gitti. Harika çocukluğum, korku dolu ergenliğimden sonra bir kısmı hep eksik kalacak yetişkinliğimle ben baş başa kaldık. Artık ‘ya ona bir şey olursa?’ korkusu yok, onun boşluğu var içimde, bir garip.

2 ay sonra bugün anca kendimde onun hakkında bir şeyler yazabilme gücü buldum. Hala konuşamıyorum, konuşunca nefes alamıyorum. Zaten o da yazmayı çok sever, kendini yazarak ifade etmeyi seçerdi hep. O yüzden bu yazıyı yazmak benim için bir görevdi, bence.

Peki bu süreçte neler öğrendim?

562275_10150884907468613_2117945515_n

-Ölü insan görmek düşünüldüğü gibi korkunç değilmiş, onu öğrendim. Tam tersi karşında tanıdığın insanın acı çekmeden huzurla yattığını görünce biraz da olsa üzüntün azalıyor, senin de için huzurla kaplanıyormuş.

- ‘Burnunun direği sızlamak’ deyimi laf değil, gerçekmiş, arkasından ciddi bir baş ağrısı getiriyormuş, onu öğrendim.

-Babamın; mim sanatçısı, gazeteci, heykeltraş, ressam, ayakkabıcı, oyuncakçı, müteahhit, pizzacı, udi, neyzen sıfatlarının yanında şair ve yazarlık da varmış, onu öğrendim. Onlarca şiiri, deneme yazıları, başlayıp bitiremediği romanları varmış.

-Babamı sadece mantık adamı zannederdim. Ama bir kaç şiirini okuduktan sonra çok gizli, ciddi duygusal bir yanı olduğunu öğrendim. Sonra kendi kendime ‘işte kimin kızıyım’ dedim. Bana hep ‘mantık, mantık, mantık’ derdi, ‘ağlamak yok’ derdi. Ben de söz dinler ağlamazdım. Belki de annem yeterince sulugöz olduğu tüm aile yerine yeterince ağladığı için, ona tepki olarak da ağlamıyor olabilirim, bilmiyorum. Ama çoğu şeye mantıklı bir açıklama bulup ağlamamaya çalışırım. Sonra bir anda çook derinlerden benim bile bilmediğim bir yer dürtülür, o zaman da susturabilene aşk olsun.

39042_415958853612_1901921_n

-Bazı klişeler birilerinin bir bildikleri varmış ki klişe olmuş, onu öğrendim. İnsan, etrafındaki insanları gerçekten böyle zamanlarda tanıyormuş. En yakınındaki insanlar çok çirkin olabiliyor, acına saygı göstermeyip densiz hareketler yapıp yersiz sözler sarf edebiliyormuş. Diğer yandan ise hiç beklemediğin insanlar, beklemediğin desteği verebiliyorlarmış.

-Ailenle bir arada olmak, onların desteği ve onlara sırtını dayayabilmek çok önemliymiş, onu öğrendim.

-İnsanlar seni onların istediği şekilde acını yaşamadığında yargılayabiliyormuş, onu öğrendim.

-Böyle insanların akraba bile olsa hayatımda yeri olmaması gerekiyormuş, onu öğrendim.

558215_10150941754323613_810368431_n

-Bizim toplumumuzdaki insanların dini inancının olmamasına böyle bir zamanda bile bir gram bile saygısı yokmuş, onu öğrendim.

-İnsanların, en yakın arkadaşın, sevgilin bile olsa aynı şeyi yaşamamışlarsa eğer seni anlamaları mümkün değilmiş, onu öğrendim.

-Sevgiliden ayrılmak zaten hiç bir zaman zor olmadı benim için ama, hani şu kıtalarca peşinden sürüklendiğim sevgiliden ayrılmak da çok önemsiz, acısız bir şeymiş, onu öğrendim.

-Erkek rol-modelim babam gibi bir adam olduğu için hayatıma girecek erkek profili çıtası gereğinden fazla yükselmiş, onu öğrendim. Çünkü o, o kadar güçlü bir profilmiş ki benim için… Yakışıklı, elinden her iş gelen, her soruna bir çözüm bulan, her konuda bilgisi, fikri olan, sert karakterli ama çok zeki espriler yapıp herkesi güldüren, herkesin saygı duyduğu, danıştığı, buz pateni yapan, at binen, tenis oyanayan, ud ve ney çalan bir adam düşünün.

-Son olarak, ben babamı düşündüğümden de çok seviyormuşum, neredeyse sevdiğimden de çok saygı duyuyormuşum, onu öğrendim. Ve onu kaybetmenin acısının, eksikliğinin yıllar geçse bile azalmayacağını öğrendim.

DSC00558

41255_433734278115_6128511_n

 

 

Yazıyı güzel bir haberle bitireyim istedim. Kendimizi hazır hissetiğimizde, ablamla beraber babam için bir ‘Güzel Sanatlar Fonu’ oluşturmaya karar verdik. Çünkü sanat, babam için ailesinden sonra; hatta kimi zaman ailesinden bile önce gelen bir tutkuydu. Bu doğrultuda, imkanı olmayan, konservatuar, resim, heykel gibi güzel sanatlar okumak isteyen gençler için fon oluşturup onların eğitim hayallerine destek olmayı planlıyoruz.

Şerefine Babacım!

312519_10150322413848116_1254838562_n