PASTORAL GEZİ NOTLARI

Geçen hafta 5 günlüğüne çok sevgili patronum Nalan'ın Cenevre'deki evine konuk oldum. Biraz işlerden uzaklaşalım, biraz kafa dinleyelim, biraz tatil yapalım aralara iş sıkıştıralım, biraz da hayattaki tek motivasyonumuz olan seyahat aşkımıza katkı sağlayalım dedik. Eee aşk yok, İstanbul'da da pek hayat yok -en azından benim için şu sıralar öyle-, hep iş de olmaz, motivasyona ihtiyaç var, bunun da en güzel yolu tabi ki seyahat! Hem de ölmeden önce görmem gereken yerler listesine birkaç çentik daha atmak hiç fena bir fikir değil!Akşamüstü 17 sularında indim Cenevre Havaalanı'na. Fransızca 'Jönev', İngilizce 'Ceniva' diye de okuyabilirsiniz. 3.5 Euro'ya 10 numaralı şehir otobüsüne atladım, yarım saat sonra şehir merkezindeydim, yani Rive'de. Ev de hemen buradaydı zaten. Bir tarafı Rue d'Aoste'a, bir tarafı Rue du Rhone'a hakim. Söylemesi ayıp New York'ta olsak Fifth Avenue, İstanbul'da olsak Abdi İpekçi'deyiz. Alt katta Tod's, karşıda Moncler; öyle nefis.

Cenevre'yle ilgili tek tek şuraya gidin, buraya gidin, bunu yapın, şunu yapın diyecek çok bir şey yok açıkçası. O nedenle genel izlenimlerimi ve bilirkişiler tarafından götürüldüğüm iyi yerleri aktaracağım. Etraf hep sakin, kimsenin acelesi yok gibi, hayat resmen yavaş akıyor. Yaş ortalaması yüksek, çocuk nüfusu yok denecek kadar az. O yüzden herkes huzurlu, kavga gürültü yok, sessizlik hakim. Tabi ki bunun en önemli sebeplerinin başında insanlar geliyor. Bir şehri zaten yaşanılır ya da yaşanılmaz kılan insanları değil midir? İşte burada yaşanılır. Ama sakin hayatı seven insanlar bunu yapabilir ya da artık koşturmacadan sıkılmış, hareketliliğe doymuş olanlar. Çünkü burası orta yaş ağırlıklı, dünyanın en büyük şirketlerinde çalışan, iyi para kazanan, zarif, oturaklı iş adamı kaynıyor. Göz göze geldiğiniz jilet takım elbiseli, şık ve takımına uyumlu mendili olan, kolunuzu çarptığınız ise -%90'lık kesime uymayıp takımsız çıkmışsa eğer- Ralph Lauren kataloğundan fırlamış hissi veren adamlar.

Kızlara not: 30'larınıza yaklaşmışsanız ve hayallerinizdeki erkeği arıyorsanız burası tam da onu bulacağınız yer! Hem iyi kariyeri olan, zeki hem de kaliteli, şık, güzel adam cenneti.

Konumuza geri dönecek olursak; burada turistlere yönelik hiçbir şey yok diyebilirim. Her yer çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi 17-18 sularında kapanıyor, Perşembeleri hariç. O gün niyeyse 21'e kadar açık mağazalar. Akşam 23-24'ten sonra ise sokakta in ile cini top oynarken gördüm! Burada yaşayan insanlar n'apıyor peki dedim. Haftaiçleri çılgınlar gibi çalışıp, yemek yiyip evlerine gidiyorlarmış, hafta sonları da Alpler'e çıkıp kayak yapıyorlarmış, karlar eriyince de etraftaki köylere, kasabalara kaçıyorlarmış. Sportif emekli hayatı tadında geldi bana. 40'ımdan sonra düşünebilirim.

Görecek yerlerden bahsedecek olursak; Lac Leman - Lake Geneva ilk sırada. Zaten görmemeniz mümkün değil. Kocaman bir göl. Burada ünlü bir fıskiye mevcut :o)

Bir başka önemli yer Çiçekli Saat. Bilmem kaç adet çiçekten yapılmış bir saat kendisi :o)

Old Town

L'entrecote. Muazzam antrikotu olan restoran. Kapıda hep kuyruk var, tam acıkmadan önce gidilmesi tavsiye edilir. Yoksa kuyrukta bayılıp, domino etkisiyle insan yığını yaratabilirsiniz. Burada sadece etinizin nasıl pişeceğini soruyorlar. Onun dışında salata ve patates kızartması geliyor yüklü miktarda. En sonunda dondurmalı profeterol yemeyi sakın ihmal etmeyin, pişman olursunuz benden söylemesi!

Mövenpick. Has İsviçre dondurması zaten. Günde en az bir doz alınmadan dönülmez. Bazılarında Halk Ekmek kuyruğunu andıran görüntüler var.

Globus. Çok çeşitli dünya mutfaklarından tadabileceğiniz bir kısmı alışveriş merkezi bir kısmı restoran oran yer. Milan'a gidenler Le Rinascente'ye benzetebilir.

Her tarafta Laduree.

Karlar erimeden gittiyseniz Chamonix Mont Blanc'a gidip kaymadan dönmeyin sakın! Ben bu sene yapamadım, seneye diye umuyorum.

Bunlar dışında özel olarak bahsedebileceğim yer yok açıkçası. Kendinizi manzaraların güzelliğine ve İsviçre çikolatalarının kucağına bırakmanız yeterli olacak.

Cenevre İsviçre'de olmasına rağmen, Fransa'daymışsınız hissi veriyor. Ülkede ağırlıklı 4 dil konuşulmasına rağmen burada neredeyse sadece Fransızca konuşuluyor. Sonra arabayla birkaç kilometre gidiyorsunuz bir bakmışsınız Fransa gümrük kapısındasınız. Biz de bu kadar yakınken birkaç yer daha gezelim dedik. Yvoire, Talloires ve Annecy'e gittik. Bunlar Fransa'nın küçük, sevimli, sessiz ve bir tablonun içindeymişsiniz hissi veren muazzam köyleri. Devamını anlatmayı fotoğraflara bırakıyorum.

Talloires

Annecy

 

Yvoire

  

Buralar dışında bir de tarihte Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nde hatırlayacağınız Montrö'ye ve Gravyer peynirinin çıktığı Gruyeres köylerine gittik. Buralar İsviçre'de, Cenevre'nin daha kuzeydoğusunda. Yine inanılmaz manzaralara sahip yerler. İşte kanıtları:

Montrö

Gruyeres

Bir sonraki yazıya kadar seyahatle kalın!