Bir Ağustos Böceği Macerası

5 koca ay. İşte tam bu kadar zamandır yazmıyorum. Neden, bilmiyorum. Zamanım olmadı, ya da yaratmak istemedim, düzgünce yazmadıktan sonra alelade şeylerle karşınıza çıkmak istemedim, üşendim, dinlendim, bu bahaneler uzar gider. Kendime bile ayıp ettim; ama bugün klavyeyi yeniden parmaklarımın hapsine alıyorum ve yazmaya değer bulduğum mini Kuzey İtalya ve Güney Fransa maceramı anlatmaya çalışıyorum. Gidecek olanlara da birkaç iyi fikir sağlar diye düşünüyorum.
Biz 4 kız İstanbul’dan çıktık yola. Daha doğrusu 2’miz İstanbul’dan çıkıp Milano’da yaşayan diğer 2’limizin yanına gittik ilk önce. Bu tatil planını yapmadan önceki fikrimiz, kalacak yerimiz var nasıl olsa diyerek sadece Milano ve çevresini talan etmekti. Ama gelin görün ki; Milano Ağustos ayında yaşanmaz bir yer olurmuş. Her yer kapalı, sadece en turistik yerlerin açık olduğu ölü sezonuymuş oraların. Biz de bunun üzerine 2 gecemizi orada geçirip trenle Güney Fransa turuna çıkalım dedik. İyi de ettik!Milano Notları
Autostradale ile Bergamo Havaalanı’ndan şehir merkezine transfer: Havaş benzeri otobüslerle 45 dk’da merkeze varılıyor. 4.30-1.00 arası yaklaşık yarım saatte bir kalkıyor. Ücreti 10 Euro civarı.
Görülecek yerleri çok fazla olmadığı için metro kullanarak ve yürüyerek her yer görülebiliyor. Duomo dışında beni etkileyen yeri olmadı açıkçası, hele ki Barcelona’nın Gaudi harikalarını gördükten sonra. Ama belki de ölü sezona denk geldiğimiz içindir, hakkını da yemeyelim. Aşağıdakiler benim kısıtlı zamana, yaklaşık 1.5 güne sığdırabildiklerim. Bundan çok çok daha fazlası olduğu tartışılmaz tabi ki.
-Duomo di Milano yani Milan Katedrali
Gotik aşkım nedeniyle tabi ki bayıldım.
                                         
-Galleria Vittorio Emanuele II, en büyük ve ihtişamlı alışveriş alanı
Tam bu noktada, Boğa’nın üstünde topuğunuzun üzerinde dönüp dilek tutmamazlık etmeyin.
Dip not: Topuk üstünde dönmek düşünüldüğü kadar da kolay değil!
-Tabi ki ara sokakları
Her zaman şehrin en gerçek halinin bilinmedik sokaklara girerek yaşanacağını düşünürüm.
 
-Mama Burger
İtalya’ya gidip niye hamburger yedin demeyin, yiyince anlarsınız.
-La Rinascente
Burası aklınıza gelen her türlü markayı bulabileceğiniz kocaman br alışveriş merkezi, en üst katında ise mükemmel manzaralı bir teras var. Akşamüstü keyfi içkisi için ideal.
Ayrıca en üst katında market kısmı var. Buradan çeşit çeşit yiyecek alabilirsiniz. Ben birkaç çeşit makarna ve İtalyan kurabiyesi aldım. Hepsi harikaydı! Fiyatlar biraz yüksek olsa da değer.
Çikolatadan ayakkabılar!!!
Tabi bu 250 Euro’luk suyu kastetmedim!
-Davai Bar
Orjinal Rus votkaları oldukça iyi. Shot fiyatları 3 Euro civarı. Garsonlarının da çok başarılı olduğunu söylemeden geçemem. Ne açıdan olduğunu da siz anlayın!
-Just Cavalli Hollywood Club
Lüks olmasına rağmen fiyatlar normal, müzikler de fena değil. Giriş 35 Euro, bir içki dahil. Mojito, 10 Euro.
-Taksi fiyatları biraz yüksek. 7.5 Euro’dan başlıyor, ama zeten gece dışında toplu taşıma araçları tercih edilmeli.
Milano’dan Güney Fransa’da ilk durağımız Nice’e geçiş: Milano Central’den kalkan trenle 5 saat sürüyor. Ücreti 31 Euro.
Nice Notları
Trenden inip karşıya geçip, totalde 5 dk yürüyerek pek sevimli otelimize geçtik. Adı  Hotel Belle Meuniere, kesinlikle tavsiye edilir. Geceliği kahvaltı dahil kişi başı 35 Euro.  Hem de her yere yürüme mesafesinde. Nice’te sadece 1 gecelik zamanımız olması üzücüydü, çünkü çok huzurlu bir şehir. Aşağıdakiler de yarım güne sığdırabildiklerimiz.

-Nice’in merkezinden uzak, trenle 2 durak uzaklıkta dünyanın ‘sözde’ en iyi sahillerinden biri olan Villefranche-sur-Mer
 
-Sokaklar
 
-İtalya’da bile zor yiyeceğiniz lezzetlere sahip çılgın bir restoran, Ristorante la Favda.
Boş masa bulabilmek için yarım saat beklemek gerekiyor. Ama kesinlikle değiyor!

-Sahil şeridiakşamları da oldukça hareketli. Kumsalda oturulabilir, keyifli yürüyüşler yapılabilir.
Uzakta görünen Hotel Negresco
-Wayne’s Bar
Dışarıdan pek iç açıcı görünmese de içerisi oldukça kalabalık, hareketli, genç nüfusun hakim olduğu, Nice’in iyi bilinen barlarından.
Nice’ten St. Raphael’e geçiş: Trenle 2 saat. Ücreti 13 Euro.
St. Raphael’den Ste Maxime’e geçiş: Tren istasyonunun alt katı otobüs terminali. Otobüsle trafik yoksa 1 saat, varsa 1.5-2 saat. Ücreti 2 Euro. Yol boyunca uyumamaya çalışın, göreceğiniz manzaralar karşı koyacağınız uykunuza değer.
Ste Maxime Notları
Burası St. Tropez ile boy ölçüşebilir güzellikte, minicik, çok şeker bir sahil şehri. St. Tropez ile çok yakınlar; ama burası bir tık daha ucuz ve daha az kalabalık. O yüzden biz konaklama için burayı seçtik, St. Tropez’ye de deniz motoruyla gidip geldik. Sabah 8’den akşam 01.45’e kadar her 15 dk’da bir kalkıyor bu motorlar, yol sadece 15 dk sürüyor ve gidiş dönüş 13 Euro. O yüzden otele 100 Euro fazla vereceğimize 26 Euro’ya günde 2 kere keyifli ve kısa deniz yolculuğu yaparak gidip gelmeyi seçtik. Gece 01.45’i geçen zamanlarda ise taksi kullandık. O ise 60 Euro. Kaldığımız otel de en merkezi yerdeydi. Hem St. Raphael’den geldiğimiz otobüsün durağı önündeydi, hem şehrin tam göbeğindeydi hem de St. Tropez motorlarına 2 dk’lık yürüme mesafesindeydi. Adı Les Palmiers. Geceliği kişi başı 60 Euro. Kesinlikle yine gitsem yine orada kalırım.
-W Restaurant
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
-Gelato çılgınlığı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
-Şehir içi

 
 
 
-Liman
 
 
-Sahil
 
-Yerel içkiler
5-6 Euro’ya marketten gayet iyi şaraplar almanız mümkün.
Bu yerel Limocello’msu içki 15 Euro, ama çok nefisti.
St. Tropez Notları
Belki çok eğlendiğimiz, belki gerçekten de öyle olduğu için söylüyorum ama dünyanın en güzel yerlerinden, bence. Her kaldırımı, her ara sokağı, her yeri ayrı güzellik. Tabi ki lüks olması bunda çok etkili olabilir, ama alıştığımız görgüsüz Türk lükslüğü değil bu, farklı bir şey. Kaliteli turistin, kaliteli tatil anlayışıyla ilgili. Tabi ki magandası da gidiyordur ama neyse ki ben buna denk gelmedim.
-Liman
-Şehir

-Ara sokaklar

 
-Sanat

-Restaurant ve Gece Kulüpleri
Cafe de Paris
St. Tropez’nin en işlek, en ünlü yerlerinden biri. Oturunca yüzen ve yürüyen paraları seyredebilirsiniz.
L’escale
V.I.P Room
Gitmeden önce konuştuğumuz insanlar, rezervasyonsuz tanıdıksız böyle yerlere girmeniz imkansız demişlerdi, biz bir şekilde hallederiz diye düşünmüştük. Ancak; bizim buraya gitmeyi düşündüğümüz gece bir de LMFAO’nun özel partisi olduğunu öğrendik, o ‘hallederiz’’ler yavaş yavaş ‘acaba halledemeyiz mi’lere dönüştü. Ama yine de yılmadık ve ne kaybederiz şansımızı deneyelim diyerek süslenip püslenip gittik. Çılgın bir kalabalığın öününe geçip kapıda yarım saat bekledikten sonra, dünyanın neresinde olursanız olun bakımlı süslü 4 kadına karşı konamazlık ilkesi nedeniyle kırmızı halıdan, ünlü zannedilerek, halk tarafından fotoğraflarımız çekilerek içeri alındık ve o gece gerçek St. Tropez’yi yaşadık. Detayları bende kalsın! Giriş bu kadar sancılı olduğundan anlaşılacak üzere ücretsiz, ancak içeride stand’da da olsa loca’da da şişe açmak zorunlu. En ucuz şişe Moet Chardonnay, 250 Euro. İlgilenir misiniz bilemem ama 10.000 Euro’ya kadar seçenek var!
Papagayo
-L’espadrille Tropezienne
Bu mağazada hepsi birbirinden güzel Espadril’ler satılıyor. St. Tropez’nin en ünlü markalarından biri.

Ste Maxime’den Marseille’ye geçiş: Öncelikle yine otobüsle geldiğimiz yoldan St. Raphael’e dönüyoruz. Ücreti 2 Euro. St. Raphael garından Marseille için trene biniyoruz. Bu yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Ücreti 26.5 Euro.
 
Marseille Notları
Burayı çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Belki yorgunluktan, belki yaşadığımız birkaç aksilikten dolayıdır ama bendeki tek hatırası Basilique Notre-Damme De La Garde kilisesi olacak.
-Marseille’nin tren garı St. Charles neredeyse havaalanından bile büyük, oldukça güzel ve gelişmiş. Eşya ya da bavul koyulan dolaplar günlük 9 Euro. Gardan havaalanına giden otobüsler 4 Euro. Gardan direkt kiliseye gitmek isterseniz taksi 22 Euro, ancak birkaç vasıtayla çok daha ucuza gitmek de mümkün. Herşeyi gara göre anlatmamın sebebi, orada kalmadan sadece 1 günümüzün olması.
- Basilique Notre-Damme De La Garde şehrin zaten en önemli yapısı ve gerçekten çok güzel.
Burada işiniz bittiğinde şehrin merkezine yakın Vieux Port’a açık turistik otobüslerle 4 Euro’ya dönmeniz mümkün.
-Şehir içi
           
-Siz siz olun bizim yaptığımız gibi bilmediğiniz yollardan yürüyerek gara dönmeye çalışmayın! Peşimize takılmayan gaspçı tipli adam kalmadı. Tatilin son günü yorgunluğuyla bile yokuş yukarı yolları adamlardan koşup kaçarak geçmek zorunda kaldık. Sanırım Marsilya’nın bende kötü anılar bırakmasının en önemli sebebi bu. Bir diğeri ise havaalanına gittiğimizde bizden başka sadece 10 kişinin olması, hiçbir restaurantın açık olmaması, ve oradan uçağa binenlerin en berbat, aç, bakışlarıyla yiyen, sözde muhafazakar ama özde sapkın Türk’ler olmasıydı.
                                 
Tatilimizin son birkaç saati kötü geçmiş olsa da bütünüyle harika olduğu tartışılamaz.
Son olarak günde maksimum 5 saat uyunan, ayakta durmak için 2’şer vitamin içilen, doyasıya gezilen, çılgınca eğlenilen bu tatil için  Şükran’a, Pınar’a ve Yağmur’a tüm pozitif enerjimi yolluyor ve bundan 5-6 sene sonra aynı tatili yatlarımızda ve 8 kişi olarak tekrarlayacağımızın inancını aşılamak istiyorum! Tabi ki sadece onlara değil, hepimize! İnanmak başlamanın, başlamak da başarmanın yarısıdır. Ben inanmaya çoktan başladım!!!